Osman Talha YILDIZ

Makaleler
İFADE ALMA VE SORGU NASIL YAPILIR?

İfade alma ve sorgunun ne olduğunu ve nasıl yapıldığını açıklamadan önce şüpheli ve sanık kavramlarını açıklamak gerekir. Bir kişi hakkında suç isnadı ile başlayan soruşturma aşamasında suç şüphesi altında bulunan kişi şüpheli diye adlandırılır. Sanık ise, soruşturmanın tamamlanması sonucunda savcılık nezdinde iddianame düzenlenerek, dava açılması sonucunda mahkemece kovuşturma aşaması başlar ve kovuşturmanın başlaması ile suç şüphesi altında bulunan kişiyi ifade eder.

Soruşturma aşaması Cumhuriyet savcısı tarafından yürütülür. Cumhuriyet savcısı emrindeki polis ve jandarma teşkilatı soruşturmayı yürüterek tüm delilleri toplar. Suçta kullanılan her türlü delil Cumhuriyet Savcısının emri ile kollukça toplanır. Kolluk görevlileri, suç şüphesiyle yakaladıkları kişileri Cumhuriyet Savcısına bildirmekle yükümlüdür.

İfade alma ve sorgu sürecinin nasıl yapılacağını açıklamadan önce ise ifade ve sorgu nedir sorusuna cevap vermek gerekir. İfade; kolluk görevlileri veya Cumhuriyet Savcısı tarafından suça konu eylemle ilgili şüphelinin dinlenmesini ifade ederken sorgu ise; hakim tarafından, mahkeme nezdinde suçla ilgili olarak şüpheli veya sanığın dinlenmesini ifade etmektedir. İkisi arasındaki temel fark ifade Savcı tarafından soruşturma aşamasında yapılıyor iken sorgunun hakim tarafından yapılıyor olmasıdır.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 147. Maddesinde belirtilen ifade ve sorgu usulü şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde uyulması gereken esasları düzenlemiştir. Buna göre;

Öncelikle ifadesi alınacak ya da sorgu yapılacak şüphelinin veya sanığın kimliği belirlenir. Şüpheli veya sanık, kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplamakla yükümlüdür. Kendisine (ifadesi alınan veya sorgu yapılan şüpheli veya sanığa) yüklenen suç anlatılır. Müdafi (avukat) seçme hakkının bulunduğu ve onun hukukî yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine bildirilir. Müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirilir. Şüpheli veya sanığa yakınlarından istediğine “yakalandığı” derhâl bildirilir. Kendisine yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu söylenir.

Kişiye şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağı tanınır.

İfade alma ve sorguda ifade verenin veya sorguya çekilenin kişisel ve ekonomik durumu hakkında bilgi alınır. İfade ve sorgu işlemlerinin kayda alınmasında, teknik imkânlardan yararlanılır. Yapılan ifade alma işlemi veya sorgu bir tutanağa bağlanır. Bu tutanakta ise aşağıda belirtilen hususlar yer alır;

1.) İfade alma veya sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve tarih.

2.) İfade alma veya sorguya çekme sırasında hazır bulunan kişilerin isim ve sıfatları ile ifade veren veya sorguya çekilen kişinin açık kimliği.

3.) İfade almanın veya sorgunun yapılmasında yukarıdaki işlemlerin yerine getirilip getirilmediği, bu işlemler yerine getirilmemiş ise nedenleri.

4.) Tutanak içeriğinin ifade veren veya sorguya çekilen ile hazır olan müdafi (avukat) tarafından okunduğu ve müdafi ve ifade verenin imzalarının alındığı.

5.) İmzadan çekinme hâlinde bunun nedenleri tutanakta yer almak zorundadır.

İfade Alma ve Sorgu Sırasında Yapılması Yasak Olan Usuller

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 148. Maddesinde düzenlenen yasak usullerin başından ise, şüpheli ve sanığın beyanının özgür iradesine dayanması gelir. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz. Şüpheli ya da sanığa kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez. Yasak usullerle elde edilmiş olan ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez. Bu hususa da değinmeliyiz ki, müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz. Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir. Yeniden ifade alma işlemi kolluk tarafından yapılırsa geçersiz olacak ve hükme esas alınmayacaktır.

Av. Osman Talha YILDIZ

 

Makaleler
ADLİ OTOPSİ NEDİR? NE İÇİN YAPILIR?

Adli otopsi 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda otopsinin nasıl yapılacağı hususu düzenlenmiştir. Yapılacak otopside, ölünün muayenesi Cumhuriyet Savcısının huzurunda ve bir tabip görevlendirilerek yapılır. Otopsi yapılmadan önce, otopsi yapılacak kişiyi tanıyanlara, yakınlarına kimliği gösterilerek kişi teşhis edilir. Otopsi ölen kişinin neden öldüğünü tespit etmek için yapılır. Ölen kişinin neden öldüğü otopsi sonucunda anlaşılır.

Kişi ölümünün şüpheli olması sonucunda Cumhuriyet Savcısı’nca yapılan otopsi öncesinde, şüpheli ölümün muayenesi işlemi yapılır. Ölenün muayene işlemi adli hekim refakatinde yapılır. Bu muayene ölenin yalnızca dış beden muayenesidir. Ölüm muayene işlemi sonucunda adli hekim ölünün, kesin ölüm sebebini belirleyemez ve bundan dolayı ölüm sebebini bildirmezse Savcı, ölümün kesin sebebinin belirlenebilmesi amacıyla ölüyü adli tıp kurumuna otopsi yapılması için gönderir.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 87. Maddesinde düzenlenen otopsi, Cumhuriyet savcısının huzurunda biri adlî tıp, diğeri patoloji uzmanı veya diğer dallardan birisinin mensubu veya biri pratisyen iki hekim tarafından yapılır. Müdafi veya vekil tarafından getirilen hekim de otopside hazır bulunabilir. Zorunluluk bulunduğunda otopsi işlemi bir hekim tarafından da yapılabilir; bu durum otopsi raporunda açıkça belirtilir.

Otopsi de cesedin durumu olanak verdiği takdirde, mutlaka baş, göğüs ve karnın açılmasını gerekir. Ölümünden hemen önceki hastalığında öleni tedavi etmiş olan hekime, otopsi yapma görevi verilemez. Ancak, bu hekimin otopsi sırasında hazır bulunması ve hastalığın seyri hakkında bilgi vermesi istenebilir.

Gömülmüş bulunan bir ceset, incelenmesi veya otopsi yapılması için mezardan çıkarılabilir. Bu husustaki karar, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma

evresinde mahkeme tarafından verilir. Mezardan çıkarma kararı, araştırmanın amacını

tehlikeye düşürmeyecekse ve ulaşılması da zor değilse ölünün bir yakınına derhâl bildirilir. Yukarıda belirtilen işlemler yapılırken, cesedin görüntüleri kayda alınır.

Bazı durumlarda yeni doğan bebeğe de otopsi yapılabiliyor. Yeni doğanın cesedi üzerinde adlî muayene veya otopsi yapılması işleminde, bebeğin doğum sırasında veya doğumdan sonra yaşam bulgularının varlığı, olağan süresinde doğup doğmadığı, biyolojik olarak yaşamını rahim dışında sürdürebilecek kadar olgunlaşmış olup olmadığı veya yeni doğanın yaşama yeteneği bulunup bulunmadığı gibi hususlar bakımından otopsi yapılır.

Sonuç olarak otopsi, ölen kişilerin ölüm nedeninin belirlenmesi amacıyla yapılır. Özellikle işlenen suçlarda, olayın aydınlatılması ve ölümün nasıl gerçekleştiğinin saptanması amacıyla otopsi işlemleri yapılır. Bazen ölen kişinin kimliğinin saptanamadığı durumlar da karşımıza çıkıyor. bu ve bunun gibi durumlar karşısında ölüm şekli veya nedeninden dolayı ölen kişinin cesedinin, kimliği belirlemeye yetmeyecek durumda olması karşısında da ölen kişiye otopsi yapılarak kimliğinin belirlenmesi saplanabiliyor.

Av. Osman Talha YILDIZ

Makaleler
İntihara Yönlendirme Suçu

İntihara yönlendirme suçu Türk Ceza Kanunu’nun 84. Maddesinde kişilere karşı suçlar bölümünde hayata karşı suçlar başlığı altında yer almaktadır.

Madde, intihar etmeyi değil, bir kişiyi intihara yönlendirmenin cezalandırılacağını hüküm altına almıştır. İntihara yönlendirme suçu şu şekilde oluşur. Başkasını intihara azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İntiharın gerçekleşmesi durumunda, kişi dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

İşlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan veya ortadan kaldırılan kişileri intihara sevk edenlerle cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kişileri intihara mecbur edenler, kasten öldürme suçundan sorumlu tutulurlar.

İntihara yönlendirme suçunun oluşabilmesi için bir kişiyi;

1-) İntihara azmettirme,

2-) İntihara teşvik etme,

3-) Başkasının intihar kararını kuvvetlendirme,

4-) Başkasının intiharına yardım etme, şekillerinde işlenebilir.

İntihara yönlendirme suçu, seçimlik hareketli bir suç olduğu için seçimlik hareketler; intihara azmettirmek, teşvik etmek, intihar kararını kuvvetlendirmek ve intihara herhangi bir şekilde yardım etmek şeklindeki hareketlerle de işlenebilir. Saymış olduğumuz bu eylemlerin intihardan önce ya da en geç intihar esnasında gerçekleştirilmesi gerekir.

1-) Bir kişide intihar kararının oluşmasına neden olma eylemini gerçekleştiren kişi, o kimseyi intihara azmettirmiş olur. İntihara azmettirme eylemi, hiç intihar düşüncesi olmayan bir kimsenin, aklına intihar düşüncesini sokarak bu konuda intihar etme kararı vermesine imkan hazırlamaktır. Bir kişinin intihar etme kararını önceden almış olması “ancak o kimseye bir başkası tarafından intihar etme fikrinin aşılanması eylemi” o kimseyi intihara azmettirme suçunu değil, intihara teşvik etmek eylemini oluşturur. Çünkü bir kişiyi intihara azmettirme suçunun oluşabilmesi için, hiç intihar etme niyeti olmayan bir kişide, intihar etme kararı verme eyleminin oluşması gerekir.

2-) İntihara teşvik etme seçimlik hareketi ile intihara yönlendirme suçunun oluşabilmesi için, intihar düşüncesi olan ancak bu konuda henüz bir karar vermemiş olan (bu kararın henüz yalnızca bir düşüncede kaldığı) bir kişinin, intihar kararı almasını sağlama şeklinde oluşabilir. İntihara teşvik etme eyleminde intihar etme düşüncesi olan bir kişinin henüz intihar etme kararı verememiş ve fail tarafından bu konuda intihar etmeye özendiriliyor olması gerekir. Ancak intihara azmettirme eyleminde mağdurun, hiç intihar düşüncesi bulunmamaktadır.

3-) intihara yönlendirme suçunun bir başka seçimlik hareketi olan, bir başkasının İntihar kararını kuvvetlendirme suçunda ise; bir kişinin intihar etme eylemine karar vermiş ancak intihar eylemini icra edemeyen kişinin cesaretlendirilmesi, desteklenmesi yani bu kararın güçlendirilmesi şeklinde ifade edebiliriz. Fail, mağdurun intihar kararını kuvvetlendirirken, intihar edecek kişideki kararsızlığı ve tereddüdü ortadan kaldırarak kişiyi yönlendirir.

4-) son olarak intihara yönlendirme suçunun son seçimlik hareketi olan intihara yardım etme suçunda; intihar etme kararı almış bir kişiye, intihar eylemini nasıl gerçekleştireceği konusunda yol göstermek, kişinin intiharını kolaylaştırmak, intihar eyleminde kullanacağı araçları temin etmek gibi yardımlarda bulunmak şeklinde işlenebilir.

Av. Osman Talha YILDIZ

Makaleler
Kat mülkiyetinde ortak yerler nelerdir?

Kat mülkiyeti; tamamlanmış bir yapı üzerinde ayrı ayrı kat, daire, dükkan, mahzen gibi alanlarda mülkiyet kurmak şeklinde ifade edebiliriz. Ortak yerler ise ana gayrimenkulün bağımsız bölümleri dışında kalıp, korunma ve ortaklaşa kullanma veya faydalanmaya yarayan yerlerine verilen isimdir. Kısaca kat mülkiyeti bir bireyin ikamet etmekte olduğu yerde uygulanan mülkiyet kurma şekli iken, ortak yerler ise bu binalarda, gayrimenkullerde, daire veya dükkanlarda bulunan ve her bir kat maliki tarafından ortak bir şekilde kullanıl – an/ması gereken yerler şeklinde ifade edebiliriz.

Kat mülkiyeti kanunu ile tanımlanan ortak yerler, bir kişinin ikamet ettiği konut ile diğer dairelerin birlikte kullandığı alanları ifade eder. Bu yerleri, kat malikleri sözleşme ile belirleyebileceği gibi kanunda da bu yerler şu şekilde sayılmıştır;

1-) Temeller ve ana duvarlar, taşıyıcı sistemi oluşturan kiriş, kolon ve perde duvarlar ile taşıyıcı sistemin parçası diğer elemanlar, bağımsız bölümleri ayıran ortak duvarlar, tavan ve tabanlar, avlular, genel giriş kapıları, antreler, merdivenler, asansörler, sahanlıklar, koridorlar ve buralardaki genel tuvalet ve lavabolar, kapıcı daire veya odaları, genel çamaşırlık ve çamaşır kurutma yerleri, genel kömürlük ve ortak garajlar, elektrik, su ve havagazı saatlerinin korunmasına mahsus olup bağımsız bölüm dışında bulunan yuvalar ve kapalı kısımlar, kalorifer daireleri, kuyu ve sarnıçlar, yapının genel su depoları, sığınaklar.

2-) Her kat malikinin kendi bölümü dışındaki kanalizasyon tesisleri ve çöp kanalları ile kalorifer, su, havagazı ve elektrik tesisleri, telefon, radyo ve televizyon için ortak şebeke ve antenler sıcak ve soğuk hava tesisleri.

3-) Çatılar, bacalar, genel dam terasları, yağmur olukları, yangın emniyet merdivenleri.

Ayrıca ortaklaşa kullanma, koruma ve faydalanma için zorunlu olan yerler ve şeyler de yukarıda sayılmamış olsa bile ortak yer sayılabilir.

Ortak yerler kişiye mahsus değildir. Bu sebeple buralarda meydana gelen arıza, onarım veya bakım gibi işlemlerde de kat maliklerinin ortak sorumluluğu mevcuttur. Kat maliklerinden birinin, ana gayrimenkulün ortak yerlerinde inşaat, onarım ve tesislerde, değişik renkte badana veya boya yaptırabilmesi için bütün kat maliklerinin 4/5’inin yazılı rızasını alması gerekir. Bu düzenleme ortak yaşam alanında keyfi değişikliklerin önlenmesini amacıyla yapılmıştır. Ancak, mahkemece tespit edilmiş acil hallerde kat maliklerinin rızası alınmadan ortak yerlerde onarım veya güçlendirme işlemleri yapılabilir. Ortak yerlerde yapılacak bu gibi değişikliklerin, “giderlerinin karşılanması hususunda” her kat maliki kendi arsa payı oranında ortak giderlere katlanacaktır. Kat Mülkiyeti Kanunu’nda bu husus şu şekilde düzenlenmiştir;

Kat maliklerinden her biri aralarında başka türlü anlaşma olmadıkça;

Kapıcı, kaloriferci, bahçıvan ve bekçi giderlerine ve bunlar için toplanacak avansa eşit olarak; Anagayrimenkulün sigorta primlerine ve bütün ortak yerlerin bakım, koruma, güçlendirme ve onarım giderleri ile yönetici aylığı gibi diğer giderlere ve ortak tesislerin işletme giderlerine ve giderler için toplanacak avansa kendi arsa payı oranında katılmakla yükümlüdür.

Sonuç olarak Kat Mülkiyeti Kanunu’nda tanımlanan ortak yerler olarak adlandırılan yerlerin bakım, onarım, inşaat ve sair işlemlerinde, her kat maliki kendi arsa payı oranında eşit olarak ayrıca sorumlu olacaktır. Ayrıca kat malikleri, ortak yer veya tesisler üzerindeki kullanma hakkından vazgeçmek veya kendi bağımsız bölümünde, bunlardan faydalanmaya lüzum ve ihtiyaç bulunmadığını ileri sürerek bu giderleri ödemekten de kaçınamayacaktır.

Av. Osman Talha YILDIZ

 

 

Makaleler
GERÇEĞE AYKIRI BİLİRKİŞİLİK VEYA TERCÜMANLIK

Bilirkişilik ve tercümanlık yapan kişilerin yapmış oldukları işin gereği gerçeğe aykırı bir şekilde mütalaada bulunması durumunda bu kişiler işledikleri suç dolayısıyla Türk Ceza Kanunu bağlamında cezaya tabi tutulur.

Türk Ceza Yasası’nın 276. Maddesinde düzenlenen gerçeğe aykırı bilirkişilik veya tercümanlık yapma suçu; “Yargı mercileri veya suçtan dolayı kanunen soruşturma yapmak veya yemin altında tanık dinlemek yetkisine sahip bulunan kişi veya kurul tarafından görevlendirilen bilirkişinin gerçeğe aykırı mütalaada bulunması halinde, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” Şeklinde düzenlenmiş ve bu eylem nedeniyle bilirkişi veya tercümanlara ceza verileceği hüküm altına alınmıştır.

Yargı mercileri veya suçtan dolayı kanunen soruşturma yapmak veya yemin altında tanık dinlemek yetkisine sahip bulunan kişi veya kurullar tarafından görevlendirilen tercümanın ifade veya belgeleri gerçeğe aykırı olarak tercüme etmesi halinde, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Kanun bilirkişi veya tercümanların, bilerek ve isteyerek gerçeği, yanlış olarak yansıtmalarını, yanlış tercüme yapmalarını ceza yaptırımına tabi tutmuştur. Bilirkişinin, kendi bilgi ve değerlendirmesi sonucu kanaat etmiş olduğu mütalanın (kastı olmamasına rağmen) hatalı olması durumunda suç oluşmayacaktır.

Gerçeğe aykırı bilirkişilik veya tercümanlık suçunun oluşması için gerçeğe aykırı bilirkişilik veya tercümanlık eyleminin mahkemeler gibi bazı kişi veya kurullarda yapılması gerekir.

Suç, şikayete bağlı suçlar arasında olmadığından, gerçeğe aykırı bilirkişilik veya tercümanlık suçu uzlaştırmaya tabi suçlardan değildir.

Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs

Türk Ceza Kanunu’nun 277. Maddesinde ise yargı görevi yapan bir kişiyi, bilirkişiyi ya da tanığı etkilemeye teşebbüs eden kişilerin cezalandırılacağı düzenlenmiştir. Madde metninde, “Görülmekte olan bir davada gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, davanın taraflarından birinin, sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs eylemi, iltimas derecesini geçmediği takdirde faile, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası şeklinde ceza verilir.

Suç nasıl oluşur?

Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçu, yargı görevi yapan kişilerle bilirkişi veya tanıkla doğrudan bir ilişki kurulmasını gerekli hale getirir. Bununla birlikte, belirli bir karar vermesi için yargı görevi yapan bilirkişi, tanık ve v.b. kişilerden gerçeğe aykırı mütalaa ya da beyanda bulunması için talepte bulunulması ile suç oluşur. Etkilemeye teşebbüs suçunda, yargı görevi yapana, bilirkişiye veya tanığa gizli bir şekilde mesaj iletilir.

Bu nedenle, söz konusu suç, serbest hareketli bir suçtur. Bu suçun oluşabilmesi için, failin belirli bir amaç doğrultusunda hareket etmesi gerekmektedir. Suç tanımında, “hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs” unsuruna yer verildiğinden, suçun oluşabilmesi için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkileme girişiminin hukuka aykırı olması gerekir.

Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunun oluşması için, “yargı görevi yapanın, bilirkişinin ya da tanığın” hukuka aykırı bir şekilde kendisine yapılan bu teklifi kabul ederek bu bağlamda bir karar vermesi veya işlem tesis etmesi sonucunda gerçeğe aykırı mütalaa ya da beyanda bulunması gerekmez. Bir karar vermesi için “yargı görevi yapan bilirkişi, tanıktan” gerçeğe aykırı mütalaa ya da beyanda bulunması için talepte bulunulması suçun oluşması için gerekli ve yeterlidir.

Av. Osman Talha YILDIZ

Makaleler
YAZILI MEDYADA TEKZİP HAKKI

Cevap ve düzeltme hakkı, kişilerin ve kurumların, kendileriyle ilgili yayınları, aynı araçtan yararlanarak düşüncelerini açıklama, kendilerini savunma ve böylece yanlış beyanları düzeltme olanağı sunan bir haktır. Yazılı medya üzerinde çıkan gerçek dışı haberin muhatabı tarafından gerçek olmadığının ifade edilmesine tekzip denir.

Kanun düzeltme hakkının doğmasını haysiyet ve şerefe dokunan ve kişiyle ilgili gerçeğe aykırı olan yayınlara karşı tanımıştır. Haysiyet ve şerefe saldırı genellikle söz, davranış ve yayın yolu ile olur. Haysiyet ve şerefe dokunan yayınların, TCK’daki hakaret ve sövme suçunu oluşturacak nitelikte olması cevap ve düzeltme hakkının doğması için şart değildir. Yani haysiyet ve şerefe dokunan fakat hakaret ve sövme suçunu oluşturacak nitelikte olmayan yayınlara karşı da bu hakkın doğduğu kabul edilir. Kanun, şeref ve namus gibi kişinin özüne dokunan yayının gerçekleri yansıtması durumunda da cevap ve düzeltme hakkının var olduğunu kabul etmiştir.

Menfaati bozan yayınlara karşı ise cevap ve düzeltme hakkının kullanılması yerine, uğranılan zararın tazmin ve tamir edilmesi için özel hukuk kurallarına başvurulması daha yerinde olur. Kişi ile ilgili gerçeğe aykırı yayın yapılması da cevap düzeltme hakkının doğması için tek başına yeterli görülmüştür.

Gerçeğe aykırı yapılan yayının da objektif haber niteliğini taşıması ya da bir başka kaynaktan aktarılmış olması cevap ve düzeltme hakkının doğmasını engellemez. Gerçeğe aykırı yayının, kişilik haklarına herhangi bir zarar vermesi de şart değildir. Sadece yayının gerçeğe aykırı olması, cevap ve düzeltme hakkının doğması için yeterlidir.

Hukukumuzda, gerçeği niteleyen bir yayının, bireylerce subjektif olarak gerçeğe aykırı görülmesi cevap hakkının doğması için yeterli görülmemektedir. Bireyler tarafından gerçek bir olgunun kabul edilmeyerek gerçeğe aykırı olduğunun kabul edilmesi cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasını gerektirmez. Zira hukukumuzda ilgili kişi kendisi ile ilgili yayının gerçeğe aykırı olduğunu ispatlamak durumunda bırakılmıştır.

Türk Hukuku’nda tekzip hakkı yazılı basımlar için 5187 Sayılı Basın Kanunu’nun 14. maddesinde düzenlenmiştir.

Tekzip başvurusu nasıl yapılır?

Yazılı medyada bir kişinin haysiyeti ve şerefine dokunan veya kendisiyle ilgili gerçeğe aykırı hareketler, düşünceler ve sözler izafesi suretiyle açık veya kapalı şekilde bir mevkutede yapılan yayımdan dolayı ilgili veya yetkili temsilcisi, yayının yapıldığı tarihten itibaren iki ay içinde imzasını taşıyan cevap veya düzeltme yazısını mevkutenin sorumlu müdürüne verebilir veya gönderebilir. Sorumlu müdür, cevap veya düzeltmeyi, aldığı tarihten itibaren 3 gün içinde inceler ve yayınlanmasına karar verdiği takdirde, inceleme süresinin bitiminden sonra çıkacak ilk nüshada, metne hiçbir mülahaza ve işaret katmaksızın ve bu cevap veya düzeltme dolayısıyla herhangi bir mütalaa beyan etmeksizin aynen ve tamamen yayınlamaya mecburdur.

Kimi durumlarda sorumlu müdürler tekzip talebini görmezden gelirler. Ancak tekzip metni talebi için verilen sürelere rağmen tekzip metninin yayımlanmaması halinde 15 gün içerisinde sulh ceza mahkemesine başvuru yapılabilir. Buna göre tekzip talep eden kişi 15 gün içinde sulh ceza mahkemesinden tekzip metninin yayımlanmasını talep edebilir. Sulh ceza mahkemesi bu talebi 3 gün içinde duruşmasız olarak karara bağlar. Bu karara karşı itiraz yolu açıktır.  Kararına itiraz edilen mahkemenin de 3 gün içinde itiraza karşı karar vermesi gerekir ve verilen bu karar kesin olup itiraz edilemez. Sulh ceza mahkemesi düzeltme ve cevap hakkının yayınlanmasına karar verirse kararın tebliğinden itibaren süreler işlemeye başlar. Kararın tebliğinden itibaren 3 gün içerisinde cevap ve düzeltme metni basılı yayın organında yayımlanmalıdır.

Av. Osman Talha YILDIZ

 

Makaleler
Suçun gece vakti işlenmesi

Birtakım suçların gece vaktinde işlenmesi hali, Türk Ceza Kanunu’muzda cezanın artırılmasını gerektiren bir nitelikli hal olarak ifade edilmiştir. Nitelikli haller ise suçun gece vakti işlenmesi, silahla işlenmesi, akraba, eşe karşı işlenmesi v.b. gibi haller olmak üzere kanunda sayılmıştır. Bir suçun gece vakti işlenmesi de suça ve suç vasfına göre suç işlenmesinde nitelikli hal sayılmış ve ceza oranı artacağı yaptırım altına alınmıştır.

Türk Ceza Kanunu’nun 6/1’e bendinde “gece vakti” teriminden ne anlaşılması gerektiği belirtilmiştir. İlgili madde bendinde; güneşin batmasından bir saat sonra başlayan ve doğmasından bir saat evvele kadar devam eden zaman süresine gece vakti denir.

Gece vakti, genel olarak insanların istirahat vakti olması hasebiyle, bireyler savunmasız olacaktır. Gece vakti diğer kimselerin yardımına ihtiyacı olan bireylerin savunmasız olunan vakitte suç işleyen bir failin yakalanabilme olasılığının da daha zor olduğu gibi failin kaçabilmesi de bir hayli kolaydır.

Örnek vermek gerekirse, Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen hırsızlık suçu, yağma suçu ve konut dokunulmazlığının ihlali suçlarının gece vakti işlenmesi hali cezanın ağırlaştırıcı nedeni sayılmıştır ve faile verilecek ceza da artacaktır.

Hırsızlık suçunun gece vakti işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılırken yağma suçunun gece vaktinde, işlenmesi halinde fail hakkında on yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Konut dokunulmazlığının ihlali suçunun fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Ayrıca İşlenen hırsızlık suçunda yapılan eylemin, “hangi zaman diliminde gerçekleştiğinin belli olmaması” halinde, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince, işlenen suçun gündüz işlendiğinin kabulü gerekir.

Av. Osman Talha YILDIZ

Makaleler
Kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf suçu

Kaybolmuş bir eşyanın bir başka kimse tarafından bulunması ya da yine kaybolan bir eşyanın hata sonucu bir başka kimsenin eline geçmesi neticesinde bu eşyanın sahibine iade edilmemesi ve keza sahibinin bulunamaması halinde söz konusu eşyanın kaybolduğunu yetkili makamlara haber vemeden eşya üzerinde kullanan kişi, kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf suçunu işlemiş olur.

Türk Ceza Yasası’nın 160. Maddesinde düzenlenen kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf suçu “Kaybedilmiş olması nedeniyle malikinin zilyedliğinden çıkmış olan ya da hata sonucu ele geçirilen eşya üzerinde, iade etmeksizin veya yetkili mercileri durumdan haberdar etmeksizin, malik gibi tasarrufta bulunan kişi”nin, şikayet üzerine, bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır.

Kaybolmuş olan ve sahibinin zilyetliğinden çıkmış olan eşyayı ele geçiren kişinin bu eşyayı iade etmesi ve bu eşyanın zilyetliğini ele geçiren kişinin yetkili mercileri durumdan haberdar etmesi gerekir. Bir eşyayı hata sonucu ele geçiren kişi de bu eşya üzerinde eşyanın sahibiymiş gibi tasarrufta bulunması da, Kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf suçu işlemiş olacaktır.

Kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf suçunun oluşabilmesi için suçun konusu olan eşyanın bir taşınır mal olması gerekir.

Suçun gerçekleşebilmesi için eşyanın, malikin zilyetliğinden çıkmış olması ve kaybolmuş, yerinin bilinmiyor olması gerekir. Bu suçu hırsızlık suçundan ayıran özellik ise hırsızlık suçunda mağdurun, üzerinde tasarruf ettiği bir eşyanın çalınması eylemi gerçekleşmiş iken, kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf suçunda ise eşya malikinin zilyetliğinden hata sonucu çıkmış, kaybolmuş bir eşya üzerinde bir başka kimsenin tasarruf etme eyleminin gerçekleşmesi gerekir.

Kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf suçunu işleyen kişinin, suç konusu eşya sahibini bilmesi halinde, suç konusu eşya kaybolmuş olmayacağından yazımız konusu olan suç değil, hırsızlık suçu işlenmiş olacaktır.

Kişinin mülkiyet hakkının korunduğu kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf suçunu işleyen kişinin yargılamasında Asliye Ceza Mahkemesi görevlidir. Bu suçun soruşturulması ve kovuşturulması suçtan zarar gören kimsenin şikayetine bağlıdır.

Kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf suçu uzlaşma kapsamında olan suçlardan olup bu suç bakımından uzlaşma hükümleri uygulanır. Bu suçta dava zamanaşımı 8 yıldır. Bu suçta hapis cezasına hükmedilmesi halinde verilen ceza adli para cezasına çevrilemez.

Şahsi cezasızlık sebebi veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebepler ise;

Suçun, haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin üst soy ve alt soy akrabaların, aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin, zararına olarak işlenmesi halinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz.

Aynı zamanda suçun, haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamakta olan akrabalarının zararına olarak işlenmesi halinde; ilgili akraba hakkında şikayet üzerine verilecek ceza, ise yarısı oranında indirilir.

Av. Osman Talha YILDIZ

Makaleler
KUMAR OYNAMAK SUÇ MUDUR?

Kumar oynamanın bir kabahat olarak kabahatler kanununda düzenlenmesinin yanı sıra, Türk Ceza Kanunu’nun 228. Maddesinde düzenlenen, kumar oynanması için yer ve imkan sağlama eylemi suç olarak düzenlenmiş ve ceza yaptırımı altına alınmıştır.

Kabahatler Kanunu’nun 34. Maddesinde düzenlenen kumar; “Kumar oynayan kişiye, bin Türk Lirası idarî para cezası verilir. Ayrıca, kumardan elde edilen gelire el konularak mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar verilir. Bu kabahat dolayısıyla idarî para cezasına ve el koymaya kolluk görevlileri, mülkiyetin kamuya geçirilmesine mülkî amir karar verir.” Şeklinde kabahat yaptırımı olarak düzenlenmiş ve idari para cezası yaptırımı altına alınmıştır.

Ceza Kanununun uygulanmasında kumar, kazanç amacıyla icra edilen ve kar ve zararın talihe bağlı olduğu oyunlardır. Kumar oynanması için yer ve imkan sağlama eylemi ise Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak yaptırım altına alınmış, anılan düzenlemede ise;

“Kumar oynanması için yer ve imkan sağlayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve iki yüz günden aşağı olmamak üzere adlî para cezası ile cezalandırılır. Çocukların kumar oynaması için yer ve imkan sağlanması halinde, verilecek ceza bir katı oranında artırılır. Suçun bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle işlenmesi halinde üç yıldan beş yıla kadar hapis ve bin günden on bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Suçun bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu suçtan dolayı, tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.” Şeklinde fiil yaptırıma tabi tutulmuştur.

Madde hükmünde de belirtildiği üzere kumar oynanması için yer ve imkan sağlama suçu; kumar oynatma suçu, kumar oynanması için yer sağlama ve kumar oynanması için imkan sağlama suçu olmak üzere işlenebilir.

Bu suç bakımından yapılan düzenlemede, kumarın sosyal anlamda büyük tehlike oluşturması ve ortaya çıkabilecek zararları önlenmeye çalışılmıştır. Anılan madde de çocukların kumar oynaması için yer veya başka surette imkan sağlanması hali, kumar oynanması için yer ve imkan sağlama suçunun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hali olarak düzenlenmiş, çocukların kumar oynaması için yer ve imkan sağlanması halinde verilen ceza artacaktır.

Bir de şu hususa değinmekte fayda var ki, internet üzerinden kumar siteleri aracılığı ile ya da telefonlarda olan kumar uygulamaları üzerinden kumar oynatma suçunun işlenmesi durumunda, Kumar oynanması için yer ve imkan sağlama suçundan daha ağır ceza yaptırımına tabi tutulmuş ve kişiye bu eylem nedeniyle, üç yıldan beş yıla kadar hapis ve bin günden on bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılacaktır.

Kumar oyununun kazanç kastı ile yapılması ve oyun sonucunda elde edilen kar ve zararın şansa bağlı olması hali bu suça vücut verir. Ancak kazanç elde etme amacı olmadan, arkadaşlar ya da aile arasında oyun oynama kastı ile yapılan yer ve imkan sağlama eylemi kumar oynanması için yer ve imkan sağlama suçunu oluşturmaz.

Av. Osman Talha YILDIZ

 

Makaleler
İşaret ve engel koymama suçunun cezası nedir?

İşaret ve engel koymama suçu Türk Ceza Kanunu’nun 178. maddesinde Topluma Karşı Suçlar bölümünde hüküm altına alınmıştır. Madde hükmünde; “Herkesin gelip geçtiği yerlerde yapılmakta olan işlerden veya bırakılan eşyadan doğan tehlikeyi önlemek için gerekli işaret veya engelleri koymayan, konulmuş olan işaret veya engelleri kaldıran ya da bunların yerini değiştiren kişi, iki aydan altı aya kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” Şeklinde düzenlenmiş ve tehlikeyi engellemek için işaret ve engel koymayan kimselerin cezalandırılacağı belirtilmiştir.

 

Herkesin gelip geçtiği yerlerde yapılmakta olan işlerden ya da bırakılan eşyadan doğan tehlikeyi önlemek için;

 1-) Gerekli işaret ve engellerin konulmaması

2-) Konulmuş olan işaret ve engellerin kaldırılması

3-) Konulmuş işaret ve engellerin yerinin değiştirilmesi hallerinde işaret ve engel koymama suçu oluşur.

 

İşaret ve engellerin konmaması suçu, vatandaşların gelip geçtiği yerlerde yapımı devam eden işlerden dolayı doğan tehlikeyi engellemek için gerekli işaret ve engellerin konmaması, konulmuş olan işaret ve engellerin kaldırılması veya yerinin değiştirilmesi sonucu oluşacaktır. İşaret ve engel koymama suçunun oluşması için, işlenen suç sonucunda herhangi bir zararın meydana gelmesi gerekmez. Suçun işlenmesi sonucu bir zarar meydana gelmesi durumunda ise kişi işlediği suçun niteliğine göre cezalandırılır. Bu suçla kişilerin yaşamı, beden bütünlüğü korunmaktadır. Seçimlik hareketli bir suç olan işaret ve engel koymama suçu yukarıda saymış olduğumuz şekillerde işlenebilir. Seçimlik hareketlerden birinin yapılması ile suç oluşur. Bu suçun işlenmesi suretiyle bir zarar meydana gelirse; kişi, fiilin sebebiyet verdiği netice dolayısıyla kast veya taksirine göre sorumlu olur.

 

İşaret ve engel koymama suçu, şikayete tabi suçlar arasında değildir. Savcılık makamı tarafından re’sen soruşturulur. İşaret ve engel koymama suçunda herhangi bir şikayet süresi de yoktur. İşaret ve engel koymama suçu bakımından yapılan yargılamalarda dava zamanaşımı süresi 8 yıldır. Dava zamanaşımı süresi dolmasından itibaren işaret ve engel koymama suçundan soruşturma yapılamaz. Ayrıca işaret ve engel koymama suçu uzlaşma kapsamında olan suçlardan olmadığından uzlaşma hükümleri de uygulanmaz. İşaret ve engel koymama suçunun işlenmesi sonucunda yapılan yargılamalar Asliye Ceza Mahkemesinde görülür. Soruşturma aşamasında ön ödeme yapılarak ceza verilmeyeceği gibi cezada indirim de yapılabilir. Aynı zamanda kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilebilir.

Av. Osman Talha YILDIZ

 

This function has been disabled for Avukat Osman Talha Yıldız.